İş kuramı nedir edebiyatta ?

Ipek

New member
İş Kuramı Nedir Edebiyatta? Bir Yazarın Hedefi: Kahkahalarla Başarılı Bir Kitap!

Herkese merhaba!

Bugün biraz mizahi bir tonda, aslında çok ciddî olan bir konuyu ele alacağız: “İş kuramı nedir edebiyatta?” Şimdi, bazıları hemen bu yazıyı kapatıp başka bir başlık açmak isteyebilir ama sakin olun! Çünkü bu, hayal ettiğiniz “sıkıcı teori yazısı” olmayacak. Emin olun, bir iş kuramı kadar kuramsal, ama bir komedyen kadar eğlenceli bir içerik sizi bekliyor.

İş kuramı nedir? Öncelikle şunu söylemeliyim ki, kimse bu soruyu "iş yerinde patronumdan nasıl kurtulurum" diye sormuyor (bunu başka bir zaman tartışırız). Edebiyat dünyasında “iş kuramı” derken, aslında dilin, yazının ve edebi yaratım süreçlerinin nasıl bir 'işlem' olarak düşünülebileceğini tartışıyoruz. Ama gelin, işin içine biraz mizah katalım; çünkü kimse felsefi bir kavramı dinlerken gözlerini kapatmak istemez, değil mi?

İş Kuramı ve Erkeklerin Çözüm Odaklı Yaklaşımı: "Yapılması Gereken Şey, Yapılmalı!"

Hadi bakalım, iş kuramı dedik, şimdi biraz da erkeklerin iş çözme yaklaşımına bakalım. Bildiğiniz gibi, erkekler genellikle her şeyin çözümü olan, hızlı sonuç almak isteyen türden insanlar (bunu büyük bir genelgeçerlikte söylüyorum tabii!). Yani, “İş kuramı nedir?” sorusunu sorduktan sonra, en kısa sürede çözümü alacaklar ve mümkünse bunu kısa bir cümleyle açıklayacaklardır. Bir yazara "İş kuramı" diye sorsanız, muhtemelen şöyle bir cevap alırsınız:

“İş kuramı, yazının sosyal ve kültürel bağlamda yaptığı şeyleri inceleyen bir teoridir. Tıpkı bir inşaat mühendisi gibi: Bir yapının sağlam temellere dayanması gerektiği gibi, bir hikâyenin de sağlam bir teorik altyapısı olmalıdır. Yazı da bu temeller üzerinde yükselir. Ama kısa versiyon: Yazar, işini yapar, romanı yazarsınız.”

İşte bu, tipik bir erkek yaklaşımı! Direkt, pratik, çözüm odaklı ve “Başka bir sorunuz var mı?” der gibi... Ama aslında, burada biraz daha derine inmeye çalıştığınızda, iş kuramının felsefi ve dilbilimsel boyutlarına dalmaktan keyif almayabilirsiniz. Çünkü onlar için önemli olan, romanın yazılmasıdır, temalar, alt metinler ve dil ise tartışılacak kadar önemli değildir.

Kadınların Empatik ve İlişki Odaklı Yaklaşımları: "Bunu Birlikte Keşfedebiliriz"

Kadınların yaklaşımı, biraz daha derinlere inmeye ve etkileşim kurmaya yöneliktir. Bir kadınla iş kuramı hakkında konuşmaya başladığınızda, genellikle şöyle derler: “Edebiyat sadece yazının içeriğinden ibaret değil, yazar ile okur arasındaki ilişkiyi de içeriyor. Yazarın, karakterlerin ruh halleriyle oynarken, toplumsal yapıları nasıl ele aldığını anlamamız gerekiyor. İş kuramı da aslında yazının bu kültürel bağlamdaki rolünü anlamamıza yardımcı olan bir araçtır. Hikâye sadece metinle değil, okurla da şekillenir.”

Yani, burada bir “derinlik” var, fark ettiniz mi? Kadınlar bu noktada "karakter analizi" ve "toplumsal ilişkiler"le ilgili olurlar ve siz en basit çözümü ararken, onlar o çözümün psikolojik alt yapısını ve her şeyin ne kadar iç içe geçtiğini anlamaya çalışırlar. Ay, çok derin oldum galiba ama işte, "empati" dediğimiz bu.

İş kuramı derken, aslında yazının sadece metinsel bir varlık olmadığını, aynı zamanda yazarın toplumla, kültürle ve hatta kendisiyle kurduğu ilişkiyi de ifade ettiğini vurgulayan kadın bakış açısı, oldukça anlamlı. Düşünsenize, bir kitabı okurken yazarın o kitabı neden yazdığını, toplumda neyi sorguladığını düşünmemiz gerekmez mi? “İş kuramı” burada daha çok bir yolculuktur, bir arayıştır.

İş Kuramının Mizahi Boyutu: Yazınsal Endüstri mi, Sanat mı?

İş kuramı, tabii ki edebiyatın sadece teorik boyutunda ele alınacak bir şey değil. Her ne kadar bu kuram, yazarın dildeki işlevini çözümlemeyi amaçlasalar da, bunu biraz mizah katmadan geçmek de olmaz. Çünkü en sonunda yazılar bir şekilde okuyuculara ulaşacak ve o yazıların hayatta nasıl bir ‘iş’ yaptığına dair yorumlar yapılacak. İş kuramı dediğimizde, bir anlamda “yazının ne iş yaptığına dair düşünme biçimi” ile karşı karşıyayız. Peki, bu yazının sosyal ve kültürel görevine girmeden önce, yazının “bir iş” olarak görülüp görülemeyeceği üzerine eğlenmek gerekmez mi?

Mesela bir yazar düşünün: Her sabah kahvesini alıp bilgisayarının başına geçiyor. Ve bir gün, yazdığı satırlara şöyle bir bakıyor: “Bütün bu metinler benim için ne ifade ediyor?” Aklına ilk gelen şey, yazılarının gerçekten okurunu etkileyecek kadar bir “işe yaraması” gerektiğidir. İşte bu noktada, edebiyatın sadece edebi bir iş olarak değil, aynı zamanda kültürel bir yatırım olarak görülmesi gerektiği öne çıkıyor.

Ve evet, “yazmak bir iş midir?” sorusu nihayetinde bir mizah unsuru haline gelir! Yazar “saat 10:00’da başladım, saat 12:00’de 1000 kelime yazdım ve kahve molası verdim” diyor ama gerçekten neyi başarmış oluyor? Evet, belki edebiyat bir iş değil ama kesinlikle hayatın en keyifli işleri arasında!

Peki, Siz Ne Düşünüyorsunuz? Edebiyat Bir İş mi, Sanat mı?

Evet, forumdaşlar! Gelin biraz eğlenelim. İş kuramı dedik ama belki de bunu daha eğlenceli bir şekilde sorgulayabiliriz. Yazılar, sadece birer iş mi? Yoksa derin bir anlam, kültürel bir ifade şekli mi? Sizce yazarlar, bu “işi” yaparken sadece bir ‘iş’ mi yapıyor, yoksa bir sanat yaratıyorlar mı? Hadi bakalım, yorumlarınızı bekliyorum! Yazarlar birer “çalışan” mı, yoksa birer “sanatçı” mı?