İddianameyi paylaşmak suç mu ?

Umut

New member
Bir Akşamın Sessizliğinde Başlayan Hikâye

Bir forum başlığında gece yarısı yazılmış bir gönderi düşünün. Başlık sade: “İddianameyi paylaşmak suç mu?”

Altında ise yüzlerce yorum, fikir, tartışma… Fakat o gece, ilk mesajı atan kişi bendim. Klavyenin tuş sesleri arasında, bir hikâyenin fitilini ateşlediğimi bilmiyordum.

Benim adım Sarp. Bir gazeteciyim. Ya da belki sadece bir “hikâye anlatıcısı”. O gece elimde, bir davanın iddianamesi vardı. Üzerinde “gizli” ibaresi yoktu, ama içinde geçen isimler, olaylar ve iddialar, toplumun damarına dokunan türdendi. Yayımlamalı mıydım? Yoksa hukukun gri alanına mı düşecektim? Bu sorunun cevabını, yalnızca kanun değil, vicdan da veriyordu.

---

1. Gerçeğin Bedeli

Sarp, metni bilgisayarına kaydederken bir iç sesi susturamadı:

“Gerçek, paylaşıldığında değer kazanır. Ama bazı gerçekler, adaletin terazisini bozabilir.”

O sırada, gazeteden arkadaşı Elif aradı. Elif; kelimeleri tartarak kullanan, olayların insani yönünü hep önce gören biriydi.

— “Sarp, elindekini paylaşmadan önce düşün. Bu sadece bir belge değil. O iddianamenin içinde yaşayan insanlar var.”

— “Ama Elif, halkın bilme hakkı diye bir şey var.”

— “Doğru, ama onların korunma hakkı da var.”

İşte burada kadın ve erkek bakış açılarının çatıştığı değil, birbirini tamamladığı bir tablo oluştu. Sarp, stratejik bir şekilde yasaların sınırlarını araştırırken Elif, empatik bir şekilde insani boyutları tartıyordu. Biri mantığın terazisindeydi, diğeri vicdanın.

---

2. Hukukun Gri Alanı

İddianamenin paylaşılması, Türk Ceza Kanunu’nda açıkça “gizliliği ihlal” başlığı altında düzenlenir. Ancak her iddianame gizli değildir. Savcılık tarafından mahkemeye sunulmuş, kamuya açık bir belgeyse, basın özgürlüğüyle çakışan bir çizgi ortaya çıkar.

Sarp bunu araştırırken, geçmişteki örneklere denk geldi:

2000’lerin başında bir gazeteci, benzer bir dosyayı yayımlamış, “kamu yararı” gerekçesiyle beraat etmişti.

Ancak başka bir olayda, henüz mahkemeye sunulmamış bir iddianameyi paylaşan kişi cezalandırılmıştı.

Bu örnekler, tarihin bize gösterdiği bir şeyi hatırlatıyordu: Hakikat, bağlama göre şekillenir.

Bir dönemin kahramanı, başka bir dönemde suçlu olabilir.

---

3. Dijital Çağın Yeni Mahkemesi

Elif, Sarp’a bir mesaj gönderdi:

> “Gerçek artık mahkeme salonlarında değil, sosyal medya yorumlarında yargılanıyor.”

Bu cümle, hikâyenin kalbini oluşturdu.

Çünkü artık iddianameler sadece yargıçlar tarafından değil, milyonlarca kullanıcı tarafından da okunuyor, yorumlanıyor, paylaşılıyor.

Bir belge sızdığında, hukuk değil, hız devreye giriyor.

Tarih boyunca bilgiye sahip olan, gücü elinde tutardı. Bugün ise bilgi değil, bilgiyi ilk paylaşan güçlü.

Ama bu güç sorumluluk ister.

İddianameyi paylaşmak, yalnızca bir belgeyi yayımlamak değil, toplumsal bir yankı yaratmaktır.

---

4. Vicdanın Masası

Sarp ve Elif, bir kafede buluştular. Aralarındaki diyalog, bu tartışmanın özetiydi:

— “Sence adaletin amacı gerçeği bulmak mı, yoksa toplumu korumak mı?” diye sordu Elif.

— “Her ikisi de,” dedi Sarp. “Ama bazen biri diğerini boğuyor.”

Elif, kahvesini karıştırırken sessizce düşündü: “Belki de biz, sadece doğru zamanı beklemeliyiz.”

Kadınlar bazen olayları çözmek yerine anlamaya çalışır. Bu bir eksiklik değil, tamamlayıcı bir beceridir. Erkeklerin stratejik adımları, kadınların duygusal zekâsıyla birleştiğinde, dengeli bir adalet anlayışı doğar.

İşte toplumun ihtiyaç duyduğu şey de buydu: denge.

---

5. Forumun Yankısı

O gece forumda açtığım başlık kısa sürede büyüdü. Avukatlar, öğrenciler, gazeteciler, sıradan vatandaşlar yazıyordu.

Bir kullanıcı şöyle demişti:

> “İddianameyi paylaşmak bazen toplumu bilgilendirir, bazen birinin hayatını mahveder. Peki hangisi daha ağır basar?”

Bu soru, tartışmanın eksenini belirledi.

Kimi “hukuk devleti” dedi, kimi “ifade özgürlüğü.”

Ama hepsi aynı gerçeği kabul etti: Bilgi güçtür, ama sorumsuzca kullanıldığında adaleti zehirler.

---

6. Gerçek, Empati ve Sorumluluk

Bu hikâye sadece bir gazetecinin kararsızlığı değil, hepimizin karşılaştığı bir sınavdı.

İnternette bir belge, bir ses kaydı, bir video gördüğümüzde paylaşıp paylaşmamak arasında kalıyoruz.

Kimi zaman “ben paylaşmasam başkası paylaşır” diyerek sorumluluktan kaçıyoruz.

Oysa etik, tam da o noktada başlar:

Bir şeyi yapabilmek, onu yapmamız gerektiği anlamına gelmez.

Elif’in son mesajı Sarp’ın aklında yankılandı:

> “Gerçeği göstermek, onu yakmak değildir. Işıkla ateş arasındaki farkı bil.”

---

Son Söz: Siz Ne Düşünüyorsunuz?

İddianameyi paylaşmak gerçekten suç mu, yoksa toplumsal bir sorumluluk mu?

Belki de bu sorunun tek bir cevabı yok.

Çünkü hukuk, vicdan ve özgürlük arasında sıkışmış bir dünyada, her seçim kendi yankısını yaratıyor.

Bir belge paylaşılır, bir hayat değişir, bir tartışma başlar.

Ama sonunda her şey dönüp dolaşır, aynı yere gelir:

Gerçek, onu taşıyanın niyetiyle anlam kazanır.

---

Kaynaklar:

- Türk Ceza Kanunu Madde 285 (Soruşturmanın gizliliğini ihlal)

- Basın Kanunu Madde 12

- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatları: Goodwin v. United Kingdom (1996)

- Kişisel saha araştırması ve dijital medya etiği üzerine akademik makaleler

---

Forumda paylaşırken düşünün: “Paylaştığım şey adaletin yolunu mu aydınlatıyor, yoksa birinin karanlığını mı büyütüyor?”

Cevabı siz verin.